dokuz günlük bir tatil

dokuz günlük bir tatildi. doğduğum yerdeydim.
her zamanki gibi zaman burada sessiz ve huzurlu akıyor. gecenin serinliğine serinlik katan o evde kalıyorum. elli senedir yarım metre kalınlığındaki aynı duvarlar odaları olduğu kadar içinde kalanları da koynunda uyutuyor.
bu tatilin bu kente açılan kapılarımı daha fazla aralamak gibi bir anlamı vardı benim için. bugüne değin içiçe olduğum ama uzak kalmak zorunda kaldıklarımla yeniden karşılaşırcasına..
hayatla yüzleşmek ne kadar insancıllaştırırmış meğer derken içselleştiremediğim bazı sosyal kalıpları kafamda bazı raylara oturtuyorum.
beni buralara bağlayan köklerimi kaybettim artık, ama ona olan aidiyet hissimi tüm gücüyle koruyor bu yer. çocukken üzerine çıktığın ağaçlar, üzerinde bisiklet yarıştırdığın dar sokaklar, davullar ve zurnalarla güreşen boğalar bildim bileli hep aynı. çocukluğundan beri aynı ustadan aynı pideyi yiyebilmek, kahvehanelerde hep aynı müdavimleri seçebilmek, sokaklarda aynı ayyaşlarla rastlaşmak insana hiçbir şeyin aslında değişmediği hissini veriyor..
bedenin olduğu kadar ruhun da oksijene ihtiyacı var.
büyük kayıplar ardından alışamadığın bir hayata yine alışkanlıklar bağlıyor, bunu farkediyorum.